Venedik’tekiTürk Evi. Fondaco dei Turchi Monica Latini Yasalara ve bazı kısıtlamalara uyma zorunluluğuna rağmen Venedik’e temelli yerleşen yabancı toplulukların varlığına sergideki dört gravür tanıklık etmektedir. Bu gravürler 1717 yılından sonra Domenico Lovisa tarafından Büyük Venedik Tiyatrosu ya da iki ciltte toplanmış belli başlı manzaralar ve resimler başlıklı koleksiyonda derlenmiştir (Schulz 2000) ve yaklaşık 120 gravürden oluşur. Bu belgeler arasında, Fondaco dei Turchi gravürü, binanın 19. yüzyılın getireceği radikal değişimlere uğramadan önceki, yani 18. yüzyılın ilk yıllarındaki durumunu gözler önüne sermesi nedeniyle olağanüstü bir öneme sahiptir. Bu bina, Bizans tarzındaki “fondaco-han”ların en önemli örneklerden birini oluşturuyordu. Cephesi üç bölümden meydana gelmişti; geniş bir orta bölümün iki yanında küçük birer kule vardı. Malların yüklenip boşaltıldığı kemerli giriş kanala bakıyordu; arkada depolar, birinci katta özel odalar ve tüm ön cephe boyunca bir sundurma yer alıyordu. Lovisa’ya ait bu gravür yalnızca binanın mimarisi açısından değil, içinde sürdürülen günlük yaşam açısından da çok önemli bir tanıklık sunuyor: Gondol ve kayıklarla dolu Büyük Kanal, Fondaco’ya yanaşmış mal yüklü bir kayık, Doğulu insanlar, ön planda sarıklı kişiler. Tüm bu öğeler bize, kentte kabul görmüş ve alışılmış yabancıların varlığını gösterir. Pesaro konsolosu Giacomo Palmieri’nin isteğiyle 12. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen bu bina, 1621’de Ticaret Odasında görevli beş kişilik kurul tarafından TürkOsmanlı topluluğunun yeni ikametgâhı olarak seçilmişti; 1575 yılından itibaren Venedik’e yerleşmeye başlamış olan Osmanlı tüccarlar o zamana kadar San Mattio di Rialto’daki eski Anzolo hanında yaşamaktaydı. Bu yerinde bir seçimdi, çünkü bu büyük bina kalabalık bir topluluğu konuk edecek özelliğe sahipti. Ayrıca Büyük Kanal’a baktığı için mal nakliyatına uygun koşulları da içeriyordu; üstelik Venedik Cumhuriyeti’nin iktisadi ve ticari gücünün merkezleri San Marco ve Rialto’dan uzaktı. Doğulular kente yalnızca ticari amaçlarla kabul edildiğinden, onlara karşı her zaman ihtiyatlı davranılırdı. Bina yeni kullanımına uygun bir restorasyondan geçmişti (Venezia e l’Islam, s. 334-335). En önemli değişikliklerden biri yanlardaki iki küçük kulenin yıkılmasıydı. Nedeni, konukların kenti izleyebilecekleri ayrıcalıklı bir yere sahip olmalarının sakıncalı olacağı düşüncesiydi. Bina böylece gösterişli iki öğesinden yoksun kalmıştı. Restorasyon çalışmalarından sonra ön cephede artık Venedik Cumhuriyeti’ne ait herhangi bir simge yer almıyordu. Gravürde açıkça görüldüğü gibi, zemin kata bir duvar çekilmişti; böylece bina Büyük Kanal’dan ayrılıyor ve gelip geçenin iç mekânı görmesi engelleniyordu. Bu alana, bekçi kulübesi dahil yeni mekânlar eklenmişti. Fondaco’da katı kurallar vardı: Sürekli bir bekçi bulundurulması, yan girişlerin kapatılması ve pencerelerde demir parmaklıklar bulunması gerekiyordu. Uyulması gereken faaliyet saatleri vardı, içeri kadınlar, toy gençler ve silah alınamazdı. Venedik Cumhuriyeti’nin 12. yüzyılın ikinci yarısında sürdürdüğü savaşlarda yenilgiye uğraması ve bunu izleyen ekonomik kriz sonrasında, Venedik ile Türkler arasındaki ticaret de sekteye uğradı. Yapılan işlerden ve kiralardan gelen önemli miktardaki para kesilince, Fondaco yavaş yavaş çürümeye başladı; nitekim 1732’de büyük bir kısmı çöktü. Lovisa’nın gravüründe, ön cephenin üst kısmında bazı derin yarıklar görülmektedir

Elimizdeki belgelere göre, 1843’te, uzun ve çetin müzakerelerden sonra binanın Venedik Belediyesi tarafından satın alınarak özgün biçimiyle restore edilmesine karar verildi ve bu görev Federico Berchet’ye verildi (Sagredo, Berchet 1860, s. 49-51). İç mekân restorasyonu bittikten sonra, 1880’de Correr Müzesi’nin buraya taşınması uygun görüldü, böylece Türk kökenli birçok sanat eserini tarihsel açıdan ideal bir ortamda sergileme olanağı sağlandı. Correr Müzesi 1922’de San Marco meydanındaki Procuratie Nuove’ye taşınınca, Fondaco dei Turchi’ye, şu anda da faaliyetini sürdüren Doğal Tarih Müzesi yerleşti.